22 Ocak 2012 Pazar

DİZİMDEKİ YARA İZLERİ...

yaşı yeterince olgun olanlar hatırlarlar...
evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede mahalleler varmış. bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa, uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. kavga etseler de kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş. o zamanlar çocuklar okula servis ile değil, köşe başında buluşarak giderlermiş. onların yolunu gözlememiş evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları. bilmezlermiş hamburgeri, mtv'yi, interneti, cep telefonunu, tetrisi,nintendoyu bilirlermiş duvarların üzerinde sohbet etmeyi, hatıra defterleri doldurup sevgileri keşfetmeyi. bilirlermiş horoz sekercisini, elleri kirli macuncunun tornavida ile koyduğu rengarenk macunları. eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra bir ıslıkla tekrar aşağıya kukalı saklambaca kaçmayı. bilirlermiş o hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi, ayni kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuş, kaybedince kapişi, teksas'ı, tommiks'i, konyakçi'nin dişlerini ,iç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini. üç korner bir penaltıyı. üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını... otobüsteki biletçinin lastik silgi sarili kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı... evlerin arkasındaki odun kömür depolarını. yakar topun yakışını. mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı. yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı-ödleği. kan kardeşliğini, ip atlama, lastiğe basma, topaç virtiözlügünü, çelik çomağı, kırılan camları, toplanan paraları... açık hava sinemalarını, frigo-buzu...



sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. yaşlar ilerledikçe bu birliktelik, koruma kollama duyguları bu mahallenin çocuklarının başlarına çok işler açmış. daha sonra işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, köseyi dönme, adamını bulma, mali götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış.
çocukları mı? çocukları simdi koca koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve yalnız yaşıyorlar. anneleri babaları onları çok seviyor. beta kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor. hafta sonları hep beraber karum ya da galleria'dalar. okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor. çocuklar trafik kaygısıyla köşedeki markete dahi gönderilmiyor. babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar. hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar. seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar. hayata açılan pencereleri; windows 95, 98... onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor... ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor. paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları... hiç sopa yememiş,ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış,dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları...

Can Yücel

11 yorum:

Berlin'in Nar Çiçeği dedi ki...

Can Yücel'in yazılarını çok seviyorum. Paylaşım için teşekkürler ...

zeynep dedi ki...

Can Yücel yine ne güzel anlatmış , evvel zaman içinde diye anlattığı mahalleleri imrenerek okudum , ben kaybolmaya yüz tuttuğunda biraz ucundan yakaladım , bu yüzden şanslıyım ama çocuklarımız ne yazık ki tüm bunları bir masalmış gibi dinleyecekler...
teşekkür ederim Aydacığım , sevgiler.

Hülya dedi ki...

Can yücel çok güzel anlatmış. şimdiki çocuklar hiç çocukluklarını yaşayamıyorlar ki..

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Nasıl buluyor insan kendini tam yazının içinde.
Büyük ustaya saygıyla...
Teşekkürler bu güzel paylaşım için.

Stil Direktoru dedi ki...

CY ya boşuna üstad demiyoruz
ne çok gizem var her satırında...
iyi geldi paylaşım için sağolasın

biraydamasalı dedi ki...

okuyunca paylaşmadan duramıyorum.beğenmenize çok sevindim.benim blog açmaktaki amacım buydu zaten bir nevi arşiv.beğendiğim yüreğime dokunan yazıları şiirleri paylaşmak...
yorumlarınız için çok teşekkür ederim...

Necla Şölen dedi ki...

Can Yücel'in yazısını zaten beğeniyordum, resime de ayrıca bayıldım:=)

AsOrTiK dedi ki...

can yücel, boşuna can yücel olmamış... herkese yazıyor...
birinci paragraf benim çocukluğumu anlatıyor. ne mutlu o günleri gördüm:)) paylaşım için çok çok çok teşekkür ederim:)
sevgiler

ozlems.corner dedi ki...

Biz şanslıydık yaşadık bunları,çocuklarımız için üzülüyorum,pek çok şeyin tadını bilmiyorlar...

neslinameblog.blogspot.com dedi ki...

Aslinda yazi o kadar hüzünlüki insan aciyormu üzülüyormu yoksa baska bir seymi bilemiyor insan. Ne kadar güzel anlatmis herseyi yerinde.

Adsız dedi ki...

tuhaf oldum... çok güzel.