28 Şubat 2012 Salı

benim kitabım geldi:)

sevgili berrak http://lieberryb.wordpress.com/ bana okadar güzel bir paket göndermişki.inanın açmaya kıyamadım.veeee okumayı çok istediğim kitapppp...ee nediyeyim daha.çok teşekkür ederimm.ellerine gönlüne sağlık...



26 Şubat 2012 Pazar

yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var


Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

ATAOL BEHRAMOĞLU

24 Şubat 2012 Cuma

fırça boya ahşapla oynuyorum okadar:))

bunlarda benim kendi çapımda yaptığım eğlenceliklerim.çok profesyonel değiller tabiki.lütfen o gözle bakmayın.ben kursa falan gitmiyorum.nette gördüklerimi uygulamaya çalışıyorum.dedimya sadece fırça boya ahşapla oynuyorum okadar:))







22 Şubat 2012 Çarşamba

CAN YÜCEL'DEN TERSTEN YAŞAMAK:)


Süphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı ?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içersinde, herkes karsınızda saf durmuş,
iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal  edilmiş vaziyette.
Tabuttan doğruluyorsunuz,yaşlı,olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda,büyük bir itibar,iltifatlar,çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaslara kadar her şey garanti, huzur içindeyaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor
Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz..
Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda elpençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor
gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz
Diğer hormonal Aktiviteler artıyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler başlıyor...
Derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
Bu arada Babanız ortaya çıkmış,
"fazla çalıştın"diyor "artik eve don,isi bırak,okumaya basla,harçlığın benden olsun..."
Keyfe bakar mısınız ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor
Ekmek elden su gölden bir donem başlıyor.
Derken Anne ve Babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artik...
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfinebak,oyuncaklarınla oyna" diyorlar...
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç
tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor sıcacık yumuşacık ! Gürültüsüz ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veee günün birinde müthiş keyifli bir gece ile hayatiniz bitiyor....
CAN YÜCEL

21 Şubat 2012 Salı

bardaklaşma etkinliğiiii:)))

http://madamdogonc.blogspot.com/ düzenlediği bardaklaşma etkinliğinde gönderilmek üzere aldığım bardaklarımı daha doğrusu benimkiler fincan:))beğenecekmisiniz bakalım.http://avonhayattir.blogspot.com/ sahibi sevgili ayline doğru yola çıktı.sanırım bu gün elinde olur.. sağlıklı günlerde kullanman dileğiyle ...


19 Şubat 2012 Pazar

yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür

 
Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın: yaş, kilo, boy.
Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun.
Suratsızlar, negatifler sizi aşağı çeker.
Öğrenmeyi sürdürün: Bilgisayar, el sanatları, bahçecilik, ne olursa.
Beyniniz âtıl kalmasın. Âtıl kafa, iblisin tezgâhıdır.
İblisin adı da, alzheimer’dır.

Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
Sık sık, uzun uzun, vargücünüzle gülün. Soluksuz kalıncaya kadar gülün.
Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.

Sevdiklerinizle doldurun çevrenizi, aile, kedi, köpek, kuş, balık,yadigârlar, müzik, bitkiler, hobiler, ne olursa.
Eviniz sığınağınızdır. Tadını çıkartın.

Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse üstüne titreyin.
Bozuksa düzeltin.
Siz kendiniz düzeltemiyorsanız yardım sağlayın.

Vicdan azabından uzak durun.
Çarşı pazarda gezin, komşu illerde dış ülkelerde dolaşın,
ama sakın suçluluk, pişmanlık duygusuna yönelmeyin.

Sevdiğiniz insanlara onları sevdiğinizi söyleyin, hissettirin her fırsatta.

Ve hiç unutmayın ki yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür.......

16 Şubat 2012 Perşembe

ŞİMDİ SÖYLEYİN BAKALIM:)


Denizin ortasında bir kaya düşünün..
Bu kayanın üzerinde uzunca bir tahta..
Bir tarafta kafesin içinde bir kuş,
Diğer tarafta da kafesin üzerinde bir kuş..
Kafesteki uçamıyor,kafesin üstündeki uçabiliyor,
Fakat uçarsa diğer kapatılmış kuş denize düşüp boğulacak..
Serbest kalan kuş sırf o düşmesin diye uçmuyor..

Şimdi söyleyin bakalım !
Kafesin içindeki mi ?
Yoksa
Üstündeki mi olmayı isterdiniz ?

10 Şubat 2012 Cuma

ordan burdan şurdan:))

erken gelen sevgililer günü...
















çalış çalış nereye kadar:))












oğluşumun atıştırmalıkları...






hafta sonu istanbul yolcusuyum...çok heyecanlıyım.oradaki çekirdek ailemi ve özelliklede canı çok özledim.hayatımın anlamı kızım oğlum torunum veeee bizim damat memo ile 3 gün hasret gidereceğiz.umarım hayırlı haberlerle dönerim.herkese iyi hafta sonları.sevgiler...

hayattan ufak tefek esintilerden çekiliş...

bu tepsiye bayıldım.hemen çekilişe katılıyorum.şansını denemek isteyen ...http://hayattanufaktefekesintiler.blogspot.com/

8 Şubat 2012 Çarşamba

KÜÇÜK İSTAVRİT

üçük istavrit yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye..
Önce müthiş bir acı duydu dudağında
Gümbür gümbür oldu yüreği
Sonra hızla çekildi yukarıya
aslında Khep merak etmişti denizlerin üstünü 
neye benzerdi acep gökyüzü
bir yanda büyük bir merak
bir yanda ölüm korkusu..
ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu 
küçük istavrit anladı, yolun sonu..
Koca denizlere sığmazdı yüreği 
Oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende
cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci..
İnsanlar gelip geçtiler önünden,  bir kedi,
yalanarak baktı gözünün içine,
yavaşça karardı dünya başı da dönüyordu.
son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı
bir de , yeşil yosunu..
işte tam o anda eğilip aldım onu..! 
yürüdüm deniz kenarına
bir öpücük kondurdum başına
iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle saldım denizin sularına..
bir an öylece bakakaldı.! 
sonra sevinçle dibe daldı gitti, tüm kederimi söküp atarak
teşekkürü de ihmal etmemişti
birkaç değerli pulunu, elime avuçlarıma bırakarak...
balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme
sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye…
"bir gün" dedim
"bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz,

son ana kadar hep bir umudum olsun diye."
Namık Kemal