30 Kasım 2012 Cuma

ÖYLE YAŞAKİ...

akıntılar yön vermesin, ne sana nede yarınına...
soru işaretleri kalmasın aklında..
dönüp baktığında arkaya,mutlaka bir açıklaman olsun...
ne olursa olsun hayatın senin olsun..
kimseye açıklama yapmak zorunda hissetme kendini...
bırak onlar çözsünler seni..
sen sadece kendi cümleni anla...
öyle yaşaki ;bir tek özne olsun cümlende,onca yüklemin içinde...

28 Kasım 2012 Çarşamba

ZAMAN

 
Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir banka düşünün. Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz. Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir koşulu var: harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez, akşam hesabınızdan geri çekilir ve bu paranın hiçbir bölümünü ne sebeble olursa olsun saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız ertesi sabah hesabınızda yine 86.400 TL bulacaksınız. Nasıl keyifli değil mi ?...

Farkında olsanız da olmasanız da aslında hepimizin böyle bir bankası var...Adı ''ZAMAN" Her sabah 86.400 SANIYE hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz. Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor, hiç devretmiyor. Her gün size yeni bir hesap açılıyor,her akşam günün bakiyesi siliniyor... Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir, geriye dönüş yok, yarından avans çekmek yok...

Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız...ZAMAN hiç kimseyi beklemez... Dün artık mazi oldu..Yarın ise muamma...Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır...! :)

26 Kasım 2012 Pazartesi

yeni yıl gelmeden hediyeler ulaşsın:)


haydi bakalım ilk yeni yıl çekilişimiz benim prensesim sayesinde başlasın bakalım.şartsız şurtsuz falan ohhh misss hadi ama katılmayan kalmasın.TIKTIKyeni seneye yeni hediyelerle girelim:))ayrıca kendisininde 2 kişiye sürpriz hediyeleri varmışşş...
http://keskegercekolsa.blogspot.com/2012/11/yeni-yl-gelmeden.html

22 Kasım 2012 Perşembe

BEN ARSIZ KADININ TEKİYİM !


Makyajımı yapmadan sokağa çıkmamak,

Saçlarımı her zaman bakımlı tutmak,

Ahım gitmiş vahım kalmışken bile, kendimi kadın gibi hissetmek istiyorum.

Tırnaklarım her zaman kırmızı ojeli, dudaklarımda nar kırmızısı rujum,

En şişko halimde bile kot giymek istiyorum.

Arkadaşlarımla komşuculuk oynamak istiyorum.

Kahkaham yeri göğü inletirken, ağzımın kenarındaki çizgiler artık gülmekten ve konuşmaktan iyice belirginleşmişken bile, mimikleri abartılı eli kolu hiç durmayan bir kadın olmak istiyorum.

Mitinglere elimde bastonum, kolumda torunum katılmak, eşin dostun yardımıyla pankart açmak,

Yağmur altında bacak ağrıları içinde kıvranarak konser izlemek istiyorum.

Kar yağınca torunlarımı çağırıp düşüp kalçamı kırmadan karla oynaşabilmek için, "Koşun kar getirin, kartopu atalım evi batıralım, sonra temizlersiniz!" demek istiyorum.

En yakın arkadaşımın aldığı ,güzelim dut ağacımın altında, dizlerimizde kareli battaniyelerimiz, Fonda U2,  elimizde en sevdiğimiz ve bir türlü vakit bulup okuyamadığımız kitaplar, Sehpamızda rakı, meze ve balıklar, Gözlerimizde burnumuzun ucuna düşmüş kırmızı kemik gözlüklerimizle, iki sayfa okuyup kıkırdayarak dedikodu yapmak,hayatı kutlamak,erkekleri çekiştirmek, yakalanınca da kızaran yanaklarımızdan makas alınmasını istiyorum.

Camları kalınlaşmış gözlüklerimle hala kendi arabamı kullanmak, hatalı sollama yapan yaramazlara camı açıp el kol hareketleriyle kızmak istiyorum.
 
Torunlarımın aşk hikayelerini dinlerken, onlara acayip fikirler vermek istiyorum.Onların en afacan sırdaşı ben olayım istiyorum. Kendi yaramazlıklarımı anlatıp anlatıp "Siz de yapın çok eğlenceli, anne babanız kızarsa bana yollayın!" diyerek onları şımartmak istiyorum.

O yaşımda erik ağacının tepesine çıkıp erik toplamak istiyorum!

Çağlayı tuza banıp yemekten dilim her bahar yara olsun istiyorum!

Arkadaşlarıma en olmadık şakaları yapıp, çocuklarımı utandırmak istiyorum.
 
Ellerim titrediğinde klavyede rahatça yazabilmek için, Apple' a mektup yazıp her bir klavye tuşunu kafam kadar yapmalarını talep eden  ilk Türk kadını olmak istiyorum.

Gece vakti dalgalı denize girip boğulacak olduğum için zar zor kurtarılıp kocamdan azar işitmek,

Gecenin köründe uyanıp "Uykum kaçtı, midemde gaz var kalk yürüyüşe gidelim!" deyip uykusunu böldüğüm için, şap şup öpülmek istiyorum.

En pörsük halimde bile bana baktığında hayat arkadaşımın, kendimi her halimde güzel hissettiren o afacan aşık gülüşünü görmek, anında yaramazca gözlerim dolu bir cevap vermek istiyorum.

En geç yaşımda,  aşık olmaya devam etmek istiyorum.

Büyüyünce ben,
hala küçücük bir çocuk gibi,
içimden geldiği gibi yaşamak istiyorum.

17 Kasım 2012 Cumartesi

herşey sende gizli


Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel

15 Kasım 2012 Perşembe

bugünlerde biz...


Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde kalıyoruz, daha küçük ailelerde yaşıyoruz.
Konforumuz arttı, zamanımız daraldı.
Diplomamız bol, sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı, sıkıntılar çoğaldı.
İlaçlar peynir ekmek gibi, hast...
alıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz, az gülüyoruz.
Trafikte çok hızlıyız, çabuk parlıyoruz.
Akşam geç yatıyor, sabah yorgun uyanıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon izliyoruz,
çok konuşuyoruz, az gönül veriyoruz
ve çok fazla yalan söylüyoruz.
Varlığımız artırdık, değerlerimizi yitirdik.
Para kazanmayı öğrendik, yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz,
komşuya geçmek için karşıya geçemiyoruz.
Uzaya ulaştık, ruhun derinliklerine ulaşamıyoruz.
Havayı temizledik, ruhları kirlettik, temizleyemiyoruz.
Atomu parçaladık, önyargıları yıkamadık.
Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik, sabırlı olmayı asla.
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
Çabalar arttı, mutluluklar azaldı. Bilgisayar ağları kuruyoruz,
bilgi otoyolları inşa ediyoruz,
kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya barışı" der, silahlanırız!
Daha mutlu olmak için
"somurtarak"
çalışırız bugünlerde.
Eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı…
Güzel evlerin yuva olmadığı…
Kısa seyahatlerin, kâğıt mendil gibi ilişkilerin…
Yıka çık gönüllerin…
Kilo kilo dertlerin ve her derde deva vitaminlerin…
Vitrinlerin dolu, gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz! Bugünlerde..

10 Kasım 2012 Cumartesi

İşte o müthiş metin


 
 
 
LÜTFEN BU METNİ SABIRLA SONUNA KADAR, ÖNYARGISIZ OKUYUN, İSTERSENİZ PAYLAŞIN...
HANGİ ZEMİNİN ÜZERİNDE OTURDUĞUNU VE HANGİ MİRASI ALDIĞINI BİLMEYEN SADECE BAŞKALARININ KÖLESİ OLUR...
İşte o müthiş metin:
Atatürk'ten İsmet Paşa'ya
"SEVGİLİ Paşam, Cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor.
Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.

Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda. Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.

Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet'le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor.

Nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan'dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek.

İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.

Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyet'e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.

Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!"

Tarih 30 Ekim 1923... Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'yı Köşk'e davet eder. Ülkenin genel durumu hakkında hazırlattığı raporları İsmet Paşa'ya böyle sunar. Atatürk ve arkadaşlarının devraldıkları ülke işte böyle perişan durumdaydı. 10 Kasım'da parlak nutuklar atarak, bağlılıklarımızı bildirerek andığımız Atatürk'ün nasıl bir mucize yarattığının bilincinde miyiz? Bugün ona sahip çıkabiliyor muyuz? Yoksa sadece nutuk mu atıyoruz?
(*) Cumhuriyet - Türk Mucizesi, ikinci kitap - TURGUT ÖZAKMAN